Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

48,165

9 Nisan 2010 Cuma

Bir karides bilimi böyle sarstı

Bir karides bilimi böyle sarstı


Bilim adamları Antarktika’da dev buzul katmanlarının altında kesinlikle hayat olmadığını iddia ediyorlardı. Ancak NASA’nın son yaptığı geniş araştırma gerçeğin böyle olmadığını ortaya çıkardı.Haberin devamı için buyrun…NASA, çok önemli bir keşfe imza atmayı başardı. Antarktika’nın dev buzul katmanının derinliklerinde hayata dair kanıt elde edildi. Elde edilen görüntüler, bilim dünyasını bu aşamada cevap veremeyeceği sorularla karşı karşıya bıraktı.
ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, hiçbir canlının yaşamasına olanak tanımayacak şartlara sahip olduğu düşünülen bir noktasında yaşama dair kanıt elde etti. Antarktika buzulunun altında yapılan araştırmada, buz katmanının yüzlerce metre altında bir karides ve bir denizanasına ait görüntüler elde edildi.
Antarktika’da güneş ışınlarından yoksun, eksi derecedeki zifiri karanlık sularda, bilim insanları sadece birkaç mikrobun yaşabileceğini tahmin ediyordu.
Ancak Mart ayının ortalarında, kabloyla buzul katmanın 180 metre altına sarkıtılan bir kamera, bir karides ve denizanası görüntülemeyi başardı. NASA bilim insanı Robert Bindschadler, inanılması güç görüntüler ardından “Orada hiçbir canlının yaşayamayacağını tahmin ediyorduk. Ancak karşımıza tabağınızda görmek isteyeceğiniz bir karides çıktı” dedi.
8 cm büyüklüğündeki karides, çekilen iki dakikalık görüntüde kablonun etrafında yüzerken ve bir ara kablonun üzerinde dururken görülüyor. Bilim insanları canlının, aslında karidese benzeyen omurgasız amfipod ailesinden Lyssianasid olduğunu belirtti.
Beklenmedik keşfi yapan ekipte yer alan bilim insanı Stacy Kim, sadece bir havuzu dolduracak kadar su içeren bir yeraltı göçüğünde bir değil iki canlı bulunmasının çok şaşırtıcı olduğunu ifade etti. İngiliz Antarktika Araştırmaları Merkezi mikrobiyologu Cynan Ellis-Evans ise, ilk defa buzulların bu kadar derininde ileri bir yaşam belirtisine rastladıklarına dikkat çekti.
İKİ AYRI FİKİR DOĞDU
Ellis-Evans, canlıların uzak bir noktadan yeraltı havuzuna gelmiş olabileceklerini öne sürerken, Stacy Kim bu görüşe karşı çıktı. Nedeni ise, araştırmanın yapıldığı Batı Antarktika bölgesinin açık sulardan en az 20 km mesafede bulunması.
Kim, iki canlının bu kadar uzak mesafeden gelerek kameranın sokulduğu 20 cm’lik delikten içeri sızmasının neredeyse imkânsız olduğunu belirtti.
EUROPA’DA YAŞAM OLABİLİR Mİ?
Ancak büyük merak uyandıran keşfin ortaya attığı bir diğer önemli soru, çok az su bulunan bu noktada, karidesin nasıl besin bulabildiği oldu.
Stacy Kim, dünyanın yaşam için en zor şartlarına sahip bir bölgesinde yaşam izine rastlamış olmanın kendilerine yeni bakış açıları kazandırdığını belirtti. Yapılan keşif, dev bir okyanusa sahip olan ve Antarktika’daki buzullarla benzerlikleri bulunan, Jüpiter’in uydusu Europa’da da hayat olup olamayacağı düşüncesini akıllara getirdi.

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri


Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar.
Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir.

Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir. Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır.
Hipnozun Şartları
1- Yetenek ve Durum: Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.
2- Yorgunluk: Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.

3- Heyecan: Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.
4- Eğilimlerin Gelişmesi: Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
5- Çökme: Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.
Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce
Bakış: Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.

Söz: Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; “sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı”.

Düşünce
: Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.
Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet’in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır.
Hipnoz halinde yaşanan fenomenler ne kadar gerçektir ?
Hiçbir gerçek yoktur ki, tam karşıtı da en az onun kadar gerçek olmasın. Bu açıdan bakıldığında her şey gerçektir. Gerçekler arasındaki fark insanların bakış açılarıdır. Önemli olan hangi pencereden ve nasıl baktığınızdır. Görüntüler, duygular, hisler bakış açılarına göre değişikler arz eder. İnsanlar aynı ortamlarda, aynı şartlara sahip etkilerde bile algılarına göre değişik tepkiler verir. Mesela, aynı şiddette verilen bir acı her insanda aynı şiddette hissedildiği halde, kişinin algılama farklılığından dolayı tepkisi farklıdır. Kimi insan hiç sesini çıkarmaz, kimi sadece inler, kimi bağırır. İşte burada, acı aynı olmasına rağmen tepkiler farklı olduğundan izleyenler kendi algılarına göre farklı acılar yaşandığı ve hepsinin farklı şekilde acı çektiği kanısına varırlar.
Aslında, acıyı yaşayan kişiler de acının aynı olduğunu bilseler dahi kendi algıları çerçevesinde o acıyı daha az veya daha çok yaşadıkları kanısındadırlar. Her halükarda ortadaki acı herkes tarafından farklı algılanmaktadır. Ancak bu durum acının tek olduğu gerçeğini değiştirmez.

Hipnoz fenomenlerinin gerçekliğini daha iyi anlayabilmek için bu kavrama bir örnek: Karşımızda hipnoz olabilecek on kişi olduğunu varsayalım. 1. Kişiyi uyutuyoruz. Uyandıktan sonra sağ eline bir ateş değdireceğimizi söylüyoruz ve uyandırıyoruz. Denek tamamen uyandıktan, uyanıklık haline geçtikten sonra sağ eline herhangi bir şey değdiriyoruz.
O anda denek, gerçek bir ateş değmiş gibi acıyla kıvranacaktır. Deneğin yaşadıkları, hissettikleri gerçek bir ateşle sol elini yaktığımızda yaşayacakları ve hissedecekleri ile kesinlikle aynı olacaktır. Onun için sol elinin gerçek dediğimiz ateşle yakılması veya sağ elinin hayali olarak yakılması arasında gerçeklik bakımından hiçbir fark olmayacaktır. Seyreden 9 kişi için ise algılamaları farklı olduğundan durum daha farklı değerlendirilecek ve hayali olarak kabul edilecektir. Ancak 9 kişide uyutulup 1. kişinin yaşayacağı deney onlara da aynı şekilde telkin edilirse, hepsi birden 1. kişinin elinin yandığını görürler. Herkes elin yandığını gördüğüne göre el gerçekten yanmış mıdır, yoksa yanma olayı sadece bir hayal midir? Sözü geçen 10 kişi için olayın gerçek olduğundan kesinlikle emin olabilirsiniz. Hatta yanma olayı o derece etkili olabilir ki, yanan sol eldeki kızarıklık, yandığı düşünülen sağ elde de oluşabilir.
Bu durum için şöyle söyleyebiliriz; İlk gurup için gerçek olan algılar, ikinci gurup için sadece bir hayaldir. Ancak ikinci gurubun hayal kabul ettiği bütün o algılar, ilk gurup için tartışmaya bile mahal vermeyecek kadar gerçektir.